“İlgili kişi anne ve ilgili kişi sıfatını haiz çocuğunun fotoğrafları da kullanılmak suretiyle ilgili kişi hakkında gerçek dışı, şeref ve haysiyet kırıcı bir televizyon haberi yapıldığı iddiası” hakkında Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 02/12/2021 tarihli ve 2021/1217 sayılı Karar Özeti

“İlgili kişi anne ve ilgili kişi sıfatını haiz çocuğunun fotoğrafları da kullanılmak suretiyle ilgili kişi hakkında gerçek dışı, şeref ve haysiyet kırıcı bir televizyon haberi yapıldığı iddiası” hakkında Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 02/12/2021 tarihli ve 2021/1217 sayılı Karar Özeti

Karar Tarihi : 02/12/2021
Karar No : 2021/1217
Konu Özeti : İlgili kişi anne ve ilgili kişi sıfatını haiz çocuğunun fotoğrafları da kullanılmak suretiyle ilgili kişi hakkında gerçek dışı, şeref ve haysiyet kırıcı bir televizyon haberi yapılması

 

Kuruma yapılan şikâyette özetle;

  • “Veri sorumlusu” ve “hizmet sağlayıcı” sıfatlarını haiz olan bir medya şirketinin televizyon kanalının Ana Haber programında ilgili kişi ve 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (6698 sayılı Kanun) hükümleri dâhilinde ilgili kişi sıfatını haiz çocuğunun fotoğrafları da kullanılmak suretiyle ilgili kişi anne hakkında gerçek dışı, şeref ve haysiyet kırıcı bir televizyon haberi yapıldığı, 
  • Söz konusu yayına ilişkin olarak medya şirketine yapılan başvuruda 6698 sayılı Kanun’un 11’inci maddesi uyarınca Ana Haber programında yer verilen kişisel verilerin yok edilmesinin, bu durumun kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişilere bildirilmesinin ve kişisel verilerin kanuna aykırı olarak işlenmesi sebebiyle uğranılan zararların giderilmesinin talep edildiği,
  • Başvuruya konu Ana Haber programında, ilgili kişinin ve çocuğunun fotoğrafları kullanılarak ilgili kişinin ilk evliliğinden bir oğlunun ve bir kızının olduğu, altı yıldır da başkası ile evli olduğu ve ilk evliliğinden olan oğlunun ilgili kişiyi bıçakladığı, bıçak darbelerinden birinin ilgili kişinin kalbine geldiği, ilgili kişinin yaşam savaşı verdiği, cani evladın ise tutuklandığı ifadelerini içeren yayının yapıldığı,
  • İlgili kişinin habere konu olayın geçtiği ilde ikamet etmediği, eşinden de boşanmadığı, ayrıca bıçaklanmasının da söz konusu olmadığı, dolayısıyla habere konu olayın da ilgili kişi ve çocuğu hakkında olmadığı, gerçeğe aykırı haber yapılırken ilgili kişinin Facebook sayfasından alınan fotoğrafın amacı dışında kullanılmasının ve yayılmasının hukuka açıkça aykırı olduğu,
  • Hukuka aykırı olarak kullanılan fotoğrafla yapılan haber nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 132 ila 138’inci maddelerinde düzenlenen suçların işlendiğinden bahisle Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulduğu,
  • Konuya ilişkin olarak medya şirketine yapılan başvuruya rağmen otuz günlük yasal süre içerisinde hukuka aykırılığın giderilmediği, başvuruculara da bilgi verilmediği

hususları bildirilmiş olup; kişisel veri niteliğindeki fotoğrafın ve kimlik bilgilerinin kullanılması, yayılması ve ifşa edilmesi suretiyle 6698 sayılı Kanun’a aykırı hareket edildiğinden bahisle ilgili kişi tarafından bahsi geçen kişisel verilerin imha edilmesi, uğranılan zararların giderilmesi, ayrıca medya şirketi hakkında idari ve cezai yaptırım uygulanmasına karar verilmesi talep edilmiştir. 

Yapılan şikâyete istinaden başlatılan inceleme çerçevesinde medya şirketinden savunması istenilmiş olup, verilen cevapta özetle;

  • Kendilerinin 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun (6112 sayılı Kanun) kapsamında kurulmuş, özel televizyon yayıncılığı alanında faaliyet gösteren, yayınları ve faaliyetleri 6112 sayılı Kanun’da belirlenen kurallara, yayın ilkelerine ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) denetimine tabi bir şirket oldukları,
  • Yayınlanan haberlere ilişkin düzeltme ve cevap metinlerinin 6112 sayılı Kanun’un “Düzeltme ve cevap hakkı” başlıklı 18’inci maddesi uyarınca değerlendirildiği, gerçek ve tüzel kişiler tarafından iletilen metinde düzeltme yapılması gerekirse ya da hukuken geçerli bir talep olmadığı kanaatine varılırsa yayın kuruluşunun metni yayınlamak zorunda olmadığı, bu durumda ilgilisinin yayın için gerekli sürenin bitiminden sonra süresi içerisinde görevli yargı merciine başvuracağı ve yayıncı kuruluşun ancak hakkında alınan cevap ve düzeltme metninin yayınına dair kesinleşmiş yargı kararından itibaren yedi gün içinde kararın gereğini yerine getirmek zorunda olduğu, aksinin RTÜK denetimi ve yaptırımı sonucunu doğuracağı,
  • 6112 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri gereğince yayınlanmasına kesin olarak karar verilmiş olan cevap ve düzeltme metninin yayınlanmaması halinde yayın kuruluşlarına RTÜK tarafından idari yaptırım uygulandığı,
  • 6112 sayılı Kanun’un 18’inci maddesi uyarınca ihtarname üzerine cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasının zorunlu olmadığı, aynı zamanda ilgili kişilerin ihtarname düzenlenmeksizin doğrudan genel yargı yoluna müracaat ederek bu haklarını kullanmalarının da mümkün olduğu, bu konuda esas yetkinin genel yargıda olduğu,
  • Dosya kapsamında medya kuruluşuna çekilen ihtarname ekinde yer alan cevap ve düzeltme metninin yetkililerince incelendiği, metnin toplumu yanıltacak şekilde düzenlendiği kanaatine varılmasından ve 6112 sayılı Kanun gereğince metin üzerinde değişiklik yapılamayacağından dolayı yayınlanmaması kararının alındığı,
  • Cevap ve düzeltme metninin yayınlanmamasına dair kararın hukuki gerekçelerinin bulunduğu, zira haberin içeriğinin DHA, İHA ve AA gibi ajanslardan alınan bilgiler ile olay yerinde ve çevresinde yapılan araştırma ve röportajlara dayandığı, tüm açılardan bakıldığında haber içeriğinin somut gerçeğe uygun olduğunun ve o aşamada yapılabilecek bir araştırmanın da bulunmadığının anlaşıldığı,
  • Haber içeriğinde ne mağdur kadının ne de başka herhangi bir şahsın şeref ve haysiyetine veya kişilik haklarına saldırı teşkil edecek bir ifade veya yorumda bulunulmadığı, hatta haber ajanslarının mağdur kadın hakkında verdikleri detaylara dahi haberde yer verilmediği,
  • Haberi yayınlayan muhabirin olay yerine gidip ilgililerle ve faili yakalayan emniyet mensuplarıyla görüştüğü, mağdur kadının eşi de dâhil olmak üzere görüşülen kişilerden alınan bilgi ve teyit üzerine yayınlanan haberde ilgili kişiye ve çocuğuna ait olduğu bildirilen fotoğrafların tamamen yüzleri kapatılarak izleyicilere sunulduğu,
  • Haberde ilgili kişinin eşinin ve çocuğunun adlarının hiç geçmediği, ilgili kişi ile habere konu mağdur kadının isim ve soy isim benzerliği ile bilginin olay hakkında görüşülen emniyet mensuplarından alınması ve fotoğrafın teyidi karşısında esasen bu konuda kendilerine atfedilebilir bir kusurun bulunmadığı,
  • Kendilerine iletilen Kurum yazısında özetlenen şikâyet dilekçesi kapsamında haberdeki fotoğrafın herkese açık olduğu anlaşılan Facebook sayfasında yer aldığının ifade edildiği, bu yüzden söz konusu fotoğrafın kanuna aykırı bir şekilde elde edilmediğinin veya gizli bir veri olmadığının açık olduğu, kaldı ki fotoğrafların tamamen kapatılarak yayınlandığı, 
  • Mağdur kadının eşinin belki benzerlikten dolayı belki de olayın şoku ile kendisine gösterilen ve onaylaması üzerine haberde kullanılan fotoğrafın mağdura ait olduğunu teyit ettiği, buna rağmen gerek annenin gerekse oğlunun yüzlerinin tamamen kapatılarak yayınlandığı,
  • Orta düzeyde bir izleyicinin haberde yer alan fotoğraftaki kişinin talepte bulunan kişiye ait olduğunu anlamasının mümkün olmadığı, ayrıca olayın ilgili kişilerin ikamet etmedikleri bir ilde gerçekleşmiş olmasından ve olayın failinin açık kimliğinin ve görüntülerinin de haberde yer almasından dolayı şikâyetçilerin habere konu kişiler olduğu sonucuna varılamayacağının açık olduğu,
  • Bir an için haberde yer alan fotoğrafın talepte bulunana ait olduğu sadece kendisini tanıyanlar tarafından anlaşılsa dahi bunun isim benzerliğine dayanan bir hatadan kaynaklandığının da hemen anlaşılacağı, nitekim mezkûr olayın gerçekleştiği yerin açık bir şekilde haberde yer aldığı ve fotoğrafların blurlanmış/buzlanmış şekilde yayında gösterildiği, 
  • Haberin içeriğinde yer verilen hiçbir unsurun şikâyetçilerin şeref ve haysiyetini ihlal eder nitelikte olmadığı, habere konu olayın tamamen gerçek olduğu, haberdeki tek hatanın mağdur kadının ismi ile olan benzerlik nedeniyle ilgili kişinin isminin bir kez haberde yer alması ve bu isimle muhabirlerine verilen fotoğrafların yüzleri tamamen kapatılarak haberde yer alması olduğu, 
  • Dolayısıyla, şikâyetçilerce “medya şirketi tarafından yalan ve yanlış bir haber yayınlanmış, olayın gerçekleştiği ilde bir oğul annesini bıçaklamamış gibi” hazırlanan cevap ve düzeltme metni üzerinde herhangi bir düzeltme yapılmasına imkân bulunmadığından yasal yollar tüketilmeden gönderilen metnin yayınlanmaması kararı alınmasının tamamen haklı ve hukuka uygun olduğu,
  • Ancak şikâyetçinin RTÜK yerine doğrudan genel yargı yoluna başvurduğu ve mahkeme kararı üzerine süresi içerisinde cevap ve düzeltme metnini yayınladıkları, bu noktada Kişisel Verileri Koruma Kuruluna (Kurul) şikâyetin cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasından sonra yapıldığının dikkat çekici olduğu,
  • Cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasıyla birlikte haber yayınındaki verilere ilişkin hatanın düzeltildiği ve bu düzeltmenin üçüncü kişilere yani ilk yayının ulaştığı izleyicilere bildiriminin tamamlandığının vakıa olduğu, 
  • Yayın kayıtlarını silmelerinin, yok etmelerinin veya üzerinde düzeltme yapmalarının tabi oldukları 6112 sayılı Kanun kapsamında mümkün olmadığı, zira 6112 sayılı Kanun’un “Yayın kayıtlarının muhafazası” başlıklı 25’inci maddesi gereğince yaptıkları her yayının kaydını bir yıl süreyle muhafaza etmekle yükümlü oldukları, 
  • Bu bakımdan haberdeki yüzleri kapatılmış fotoğrafın ve sadece bir kez geçen ismin silinmesine yönelik talebin kabulünün 6112 sayılı Kanun kapsamında bir yıldan önce mümkün olmadığı, ayrıca 6112 sayılı Kanun’un “Yayın kayıtlarının muhafazası” başlıklı 25’inci maddesinin son fıkrasında da “Yayının herhangi bir şekilde soruşturma veya kovuşturma konusu yapılması halinde, bu işlemlerin sonuçlandığının yetkili mercilerce ilgili medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yazılı olarak bildirilmesine kadar soruşturma veya kovuşturma konusu yayın kaydının saklanması zorunludur.” denildiği,
  • 6698 sayılı Kanun’un “İstisnalar” başlıklı 28’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında yazılı basın ve televizyon faaliyetlerini de içine alan ifade özgürlüğü kapsamında kişisel verilerin işlenmesinin 6698 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması hususunda tam bir istisna hali olarak düzenlendiği,
  • Anayasa’nın 26’ncı maddesinin de “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. (…) Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, (…), başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmünü içerdiği,
  • Haber bültenlerinin kuşkusuz 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesinde sayılan istisna kapsamına girdikleri, bu bakımdan yayınlanan haberin Anayasa’nın 26’ncı maddesi uyarınca güvence altına alınan “basın hürriyeti” ve “kamunun haber alma hakkı” kapsamında değerlendirilmesi gerektiği,
  • İfade özgürlüğü ve basın hürriyetinin değerlendirmesi yapılırken ifade özgürlüğünü ve basın hürriyetini düzenleyen Anayasa’nın ilgili maddelerinin, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerin, basın özgürlüğünün sınırlarına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (“AİHM”) yerleşik içtihatlarının ve kriterlerinin dikkate alınmasının zorunlu olduğu, 
  • Yargıtay ve doktrinde istikrar bulmuş görüşler uyarınca bir haberin ifade özgürlüğü kapsamında haber niteliği taşıyabilmesinin belirli bazı koşullara bağlı olduğu, bunların “haberin (1) gerçek olması, (2) güncel olması, (3) verilişinde kamusal ilgi ve yararın bulunması, (4) düşünce ve ifade arasında düşünsel bağ bulunması” şeklinde belirlendiği, Kurulun 22/05/2020 tarihli ve 2020/414 sayılı kararında da 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesinde istisna olarak kabul edilen ifade özgürlüğünün bir yansıması olan basın özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya geldiğinde “haberin; kamu ilgi ve yararı taşıması, gerçek ve güncel olması, özü ile biçimi arasındaki denge” kriterleri kapsamında değerlendirilmesi suretiyle hangi hakka üstünlük tanınması gerektiğinin belirlenmesinin önem arz ettiğinin vurgulandığı,
  • Kurulun 23/06/2020 tarihli ve 2020/481 sayılı kararında basın özgürlüğü ve toplumun bilgiye ulaşma hakkının önemine vurgu yapılarak yarışan haklar arasındaki dengenin somut olay özelinde değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiği,
  • Keza Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2016/5516 E., 2016/8275 K. ve 23/06/2016 tarihli kararında da basın özgürlüğü ile kişilik hakları çatışmasında izlenecek yol ve kriterler belirlenirken kamusal yarar kapsamında basın özgürlüğüne üstünlük tanınması gerekeceğinin “(…) O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.” açıklamaları ile vurgulandığı,
  • Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 17/05/1999 tarihli ve 2683 E., 4551 K. sayılı hükmünde de “Hukuka uygunluk nedenlerinde, korunan kişinin (o an için) korunmakta ya bir çıkarı yoktur ya da korunan çıkar karşısında yer alan ve onunla çatışan değer daha üstünlük taşımaktadır. Bunun sonucunda da, daha az üstün yarar, daha çok üstün olanı karşısında, hukuk düzenince çiğnenmesi uygun görülmektedir. Böylece ya ‘çıkar eksikliği veya yokluğuna dayanan hukuka uygunluk’ ya da ‘çıkar üstünlüğüne dayanan hukuka uygunluk’ söz konusu olmaktadır.” vurgusunun yapıldığı,
  • Avrupa Birliği Adalet Divanının (ABAD) bir kararında da, demokratik toplumda ifade özgürlüğünün önemli olduğunun, geniş yorumlanması gerektiğinin, kişisel verilerin korunması hakkı ile ifade özgürlüğü arasındaki dengede kişisel verilerin korunması hakkının istisnalarının ve sınırlamaların zaruri olduğu kadarının uygulanması gerektiğinin belirtildiği, bu bakımdan 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesinde ifade özgürlüğüne tam istisna tanınmasında büyük bir isabet bulunduğu konusunda bir kuşkunun olmadığı,
  • Her ne kadar 6698 sayılı Kanun özel bir usulle ve idari yaptırımlar yoluyla kişisel verileri korumayı amaçlamakta ise de somut olay özelinde olduğu gibi 6112 sayılı Kanun, Türk Medeni Kanunu ve daha pek çok kanunda yer alan düzenlemelerin ilgili kişileri koruyucu hükümler ve yaptırımlar içerdiği, dolayısıyla 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesi ile getirilen tam istisna nedeniyle kişilerin korumasız kaldığı sonucunun da doğmadığı,
  • Nitekim somut olayda şikâyetçilerin 6112 sayılı Kanun’un 18’inci maddesi uyarınca genel yargı yerine müracaat ettikleri ve verilen yargı kararıyla hatanın düzeltilmesini, bu şekilde de iddia olunan zararlarının giderilmesini temin ettikleri, 
  • Şikâyetçilerin lehlerine kesin karar almalarına karşın Kuruma aynı taleplerle şikâyette bulunmalarının hukuken himaye edilemeyeceği, yargıya müracaat ile taleplerini karşılamış olan şikâyetçilerin varsa başkaca hakları bunu yine genel yargı yoluna müracaat ile sağlamaları gerekirken yargı yerine Kurul eliyle kendilerine menfaat sağlamak istemelerinin yargı denetiminden kaçınılması ve hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olduğu,
  • 6698 sayılı Kanun özel bir usulle ve yaptırımlar yoluyla kişisel verileri korumayı amaçlamakta ise de 6112 sayılı Kanun’un da aynı amacı güden düzenlemeler içerdiği, kendilerinin yayınları üzerinde denetim yetkisinin de esasen özel yasa ile RTÜK’e verildiği ama cevap ve düzeltme metni yayınlanıp konu hakkında RTÜK’e bilgi verilmesine rağmen mezkûr yayın hakkında RTÜK tarafından herhangi bir işlem tesis edilmediği, bununla birlikte RTÜK’ün dahi zarar tazmini gibi maddi konuların genel yargı tarafından çözülmesi gerektiğini kabul ettiği ve bu tür müracaatlara bu gerekçelerle olumsuz cevap verdiği, 
  • Tüm açıklamaların ve sunulan kanıtların şikâyet konusu yayın hakkında genel yargı yoluna müracaat edildiğini ve şikâyetçilerin kendi haklarını koruyabilme imkânına sahip olduklarını gösterdiği, 
  • Detaylı olarak açıklandığı üzere, şikâyete konu haberinin içerik olarak tamamen gerçeğe uygun olduğu, ayrıca yayınlanmasında kamu yararı bulunan güncel bir olayın özle biçim arasındaki denge bozulmaksızın haber konusu edildiği, ne var ki emniyet kaynaklı ve isim benzerliğine dayalı bir hatanın -herkese açık bir yerden elde edilen fotoğraf haberde tamamen yüzleri kapatılarak yayınlanmış olsa da- şikâyete konu olduğu, ancak cevap ve düzeltme metninin yayınlanması ile hatanın telafi edildiğinin de vakıa olduğu, zira inceleme konusu açısından kişisel verilerin aktarıldığı üçüncü kişiler olan izleyicilere bildirimin yapıldığı ve uğranılan bir zarar varsa bunun da giderildiği,
  • Düzenlenen ihtarnamede her ne kadar 6698 sayılı Kanun’un 11’inci maddesi uyarınca kişisel verilerin yok edilmesi talep edilse de şikâyetçilerin kişisel veri olarak belirttiği hususlar ile haber kaydının en az bir yıl süreyle tutulmasının 6112 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri nedeniyle zorunlu olduğu, dolayısıyla bu konudaki talebin yerine getirilmesinin şu an için mümkün olmadığı,
  • Görüleceği üzere, somut olayda genel bir kanun olan 6698 sayılı Kanun ile özel bir kanun olan 6112 sayılı Kanun arasında bir çatışmanın da söz konusu olduğu, ancak şikâyet konusu haber hakkında 6698 sayılı Kanun’un uygulama alanı bulamayacağı ve bu durumun da 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesi ile getirilen tam istisnanın isabetinin bir kez daha tezahürü olarak kabul edilmesi gerektiği

ifade edilmiştir.

Konuya ilişkin yürütülen inceleme neticesinde, Kurulun 02/12/2021 tarihli ve 2021/1217 sayılı kararı ile;

  • 6698 sayılı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesinde kişisel verinin: “Kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi”, ilgili kişinin; “Kişisel verisi işlenen gerçek kişi”, kişisel verilerin işlenmesinin; “Kişisel verilerin tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla elde edilmesi, kaydedilmesi, depolanması, muhafaza edilmesi, değiştirilmesi, yeniden düzenlenmesi, açıklanması, aktarılması, devralınması, elde edilebilir hale getirilmesi, sınıflandırılması ya da kullanılmasının engellenmesi gibi veriler üzerinde gerçekleştirilen her türlü işlem”, veri sorumlusunun; “Kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlandığı,
  • Öte yandan, 6698 sayılı Kanun’un “Kişisel Verilerin İşlenme Şartları” başlıklı 5’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasında kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemeyeceği, (2) numaralı fıkrasında ise kanunlarda açıkça öngörülmesi, fiili imkansızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması, bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması, veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması, ilgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması, bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması ve ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması şartlarından birinin varlığı halinde, ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın kişisel verilerinin işlenmesinin mümkün olduğunun hükme bağlandığı,
  • 6698 sayılı Kanun’un özel nitelikli kişisel verilerin işlenme şartlarının düzenlendiği 6’ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında özel nitelikli kişisel verilerin tanımlandığı, (2) numaralı fıkrasında özel nitelikli kişisel verilerin ilgilinin açık rızası olmaksızın işlenmesinin yasak olduğunun hüküm altın alındığı, (3) numaralı fıkrasında özel nitelikli kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenebileceği durumların sayıldığı, (4) numaralı fıkrasında ise özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesinde Kurul tarafından belirlenen yeterli önlemlerin ayrıca alınmasının şart olduğunun ifade edildiği, 
  • Ayrıca, 6698 sayılı Kanun’un kişisel verilerin işlenmesine ilişkin “Genel ilkeler”i düzenleyen 4’üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Kişisel veriler, ancak bu Kanunda ve diğer kanunlarda öngörülen usul ve esaslara uygun olarak işlenebilir.” hükmü yer almakta olup, bahsi geçen maddenin (2) numaralı fıkrasında ise kişisel verilerin işlenmesinde uyulması zorunlu olan ilkelerin “Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma”, “Doğru ve gerektiğinde güncel olma”, “Belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme”, “İşlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma” ve “İlgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme” olarak sayıldığı,
  • 6698 sayılı Kanun’un “İstisnalar” başlıklı 28’inci maddesinde ise 6698 sayılı Kanun’un hiçbir hükmünün uygulanmayacağı “tam istisna halleri” ile 6698 sayılı Kanun’un belli hükümlerinin uygulanmayacağı “kısmî istisna halleri”nin düzenlendiği,
  • Dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, 6698 sayılı Kanun’un 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 8’inci madde hükümleri ışığında ele alındığında; ilgili kişinin isim ve soy isim bilgileri ile ilgili kişi ve çocuğuna ait bir fotoğrafın adı geçen kişilerin kimliklerini belirli veya belirlenebilir kılmaları nedeniyle “kişisel veri” niteliğini haiz olacakları, ayrıca ilgili kişinin isim ve soy isim bilgileri ile ilgili kişi ve 6698 sayılı Kanun hükümleri dâhilinde ilgili kişi sıfatını haiz olan ilgili kişinin çocuğuna ait fotoğrafın medya şirketi bünyesinde kayıt altına alma, depolama, yayınlama vb. fiillere konu edilmesinin 6698 sayılı Kanun uyarınca birer “kişisel veri işleme faaliyeti” teşkil edeceği, bahsi geçen kişisel veri işleme faaliyetlerini yürüten medya şirketinin 6698 sayılı Kanun önünde “veri sorumlusu” olacağı, bu durumda medya şirketi tarafından ilgili kişiler hakkında yürütülen kişisel veri işleme faaliyetlerinin 6698 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinde yer alan şartlardan birine dayanarak ve 6698 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesindeki genel ilkelere uygun şekilde yürütülmesinin gerekeceği konularında herhangi bir şüphenin bulunmadığı,
  • İlgili kişilere ait fotoğrafın medya şirketi tarafından blurlanmak/buzlanmak suretiyle yayınlanmış olmasının somut olayda blurlanan/buzlanan fotoğraf ile “isim ve soy isim” gibi başka bilgilerin birleştirilmesi/eşleştirilmesi halinde ilgili kişilerin kimliklerinin belirlenebilmesinin mümkün olmasından ötürü mezkûr fotoğrafın kişisel veri niteliğini ortadan kaldırmadığı, zira ilgili kişinin haberde paylaşılan isim ve soy isim bilgileri ile arama motorlarından ve/veya –dosya kapsamına sunulan bilgi ve belgelerde belirtildiği üzere- Facebook adlı sosyal medya platformundan arama yapıldığında bu fotoğrafın blurlanmamış/buzlanmamış versiyonuna da erişimin mümkün olduğu, 
  • İlgili kişilerin haberde kullanılan fotoğrafının herkese açık olduğu anlaşılan Facebook sayfasında yer almasının (diğer bir deyişle alenileştirilmiş olmasının), bu fotoğrafın amacı dışında kullanılabilmesine cevaz vermeyeceği ve fotoğrafın işlenmesinin 6698 sayılı Kanun’da düzenlenen kişisel veri işleme şartlarına dayanması gerektiğinin açık olduğu, 6698 sayılı Kanun kapsamında “alenileştirme” kavramının, kişisel verinin herhangi bir şekilde kamuoyuna sunulmasından daha dar bir anlama sahip olduğu ve ilgili kişinin alenileştirme iradesi ve alenileştirme amacı ile yakın ilişki içerisinde bulunduğu,
  • Tüm bunların yanı sıra; 6698 sayılı Kanun’un “İstisnalar” başlıklı 28’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde 6698 sayılı Kanun hükümlerinin “Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini, ekonomik güvenliği, özel hayatın gizliliğini veya kişilik haklarını ihlal etmemek ya da suç teşkil etmemek kaydıyla, sanat, tarih, edebiyat veya bilimsel amaçlarla ya da ifade özgürlüğü kapsamında işlenmesi” halinde uygulanmayacağının düzenlendiği, dolayısıyla inceleme konusu şikâyete esas haberden ibaret olan yayın faaliyetinin mezkûr hükmün kapsamına girip girmediğinin öncelikle değerlendirilmesi gerektiği, 
  • 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi düzenlemesinin kişisel verilerin işlendiği ve ifade özgürlüğü ile özel hayatın gizliliğinin veya kişilik haklarının çatıştığı hallerde haklar arasında bir denge testinin yapılmasını gerektirdiği ve sadece -yapılacak denge testinin ardından - çatışan haklar bakımından özel hayatın gizliliğinin veya kişilik haklarının ifade özgürlüğüne üstün geldiğinin anlaşıldığı durumların 6698 sayılı Kanun hükümlerine göre incelenip değerlendirilebileceği,
  • Bu çerçevede, Kurulun 22/05/2020 tarihli ve 2020/414 sayılı kararında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğünün bir yansıması olan basın özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya geldiğinde haberin; a) Kamu ilgi ve yararı taşıması, b) Gerçek ve güncel olması, c) Özü ile biçimi arasındaki denge, kriterleri kapsamında değerlendirilmesi suretiyle hangi hakka üstünlük tanınması gerektiğinin belirlenmesinin önem arz ettiği,
  • Haberin kamu ilgi ve yararı taşıyıp taşımadığının tespitinde, haberin kişilerin gereksiz merak duygularına mı yoksa yüksek ahlaki ve hukuki değerlerin korunmasına mı hizmet ettiğinin değerlendirilmesinin gerektiği,
  • Şikâyete esas haberin esasını oluşturan “bir gencin eşinden boşanıp bir başkası ile evlenen annesinin kapısına dayanarak onu kalbinden bıçakladığı” bilgisinin paylaşılmasında herhangi bir kamu ilgi ve/veya yararının bulunduğundan bahsedilemeyeceği, buna karşın kamuoyu nezdinde “üçüncü sayfa haberi” olarak bilinen bu tarz haberlerin basında sıklıkla yer aldığı dikkate alındığında inceleme konusu haberin “haberin kamu ilgi ve yararı taşıyıp taşımadığı” kriteri kapsamındaki durumunun tartışmalı olduğu sonucuna ulaşıldığı,
  • Haberin gerçek ve güncel olması kapsamında; gerçekliğin habere konu edilen olayın gerçek olması anlamına geldiği, ancak yerleşik yargı kararlarında gerçeklikten maddi gerçekliğin değil görünürdeki gerçekliğin anlaşılması gerektiği ve görünürdeki gerçekliğe uygun olarak yapılan haberlerden ötürü basının sorumlu tutulmamasının ihtimal dâhilinde olduğunun kabul edildiği,
  • Bahsi geçen “maddi gerçeklik” kavramının haber konusu olayın haberde zikredildiği şekliyle gerçekleşip gerçekleşmediğini nitelemekte olduğu, “görünürdeki gerçeklik” kavramının ise haberin verildiği anda ve görünürde var olan olgulara uygunluğunu ifade ettiği,
  • Diğer taraftan, bir haberin maddi gerçekliğe veya görünürdeki gerçekliğe uygun olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmadan önce, o habere konu bilgilerin gerçeğe uygun olup olmadığının araştırılması hususunda ilgili basın kuruluşu tarafından gereken her türlü dikkat ve özenin gösterilip gösterilmediğinin ele alınması gerektiği,
  • Zira haber yapılmadan önce ilgili basın kuruluşunca gereken her türlü dikkat ve özen gösterilmemişse, orada artık maddi gerçeklik veya görünürdeki gerçeklik tartışması yapılmasının herhangi bir fayda sağlamayacağı,
  • İnceleme konusu haber bu bilgiler ışığında ele alındığında; haberin dayandırıldığı olay örgüsünün gerçek olduğu ama bir bütün olarak bakıldığında haberin doğru/gerçek olmadığı, zira haberde mağdurun adının yanlış aktarıldığı ve olayla alakasız bir kişi konumunda olan ilgili kişinin çocuğu ile birlikte olduğu bir fotoğrafının blurlanarak/buzlanarak da olsa kullanıldığı, bunun da yapılan haber yayınlanmadan önce medya şirketi tarafından haber içeriğindeki unsurlarının doğruluğuna ilişkin gereken her türlü dikkat ve özenin gösterilmediğine işaret ettiği,
  • Medya şirketi “haberin içeriğinin DHA, İHA ve AA gibi ajanslardan alınan bilgiler ile olay yerinde ve çevresinde yapılan araştırma ve röportajlara dayandığı, tüm açılardan bakıldığında haber içeriğinin somut gerçeğe uygun olduğu ve o aşamada yapılabilecek bir araştırmanın da bulunmadığı” yönünde bir savunma yapmış olsa da, yine medya şirketi tarafından Kuruma iletilen ve yapılan haberin kaynağı olarak gösterilen (İHA ve DHA haber ajanslarına ait) haberlerde mağdur kadının isminin doğru bir şekilde yazılmış olduğunun görüldüğü, 
  • Dolayısıyla, medya şirketince dikkatli ve özenli bir şekilde haber yapılmış olsa idi yapılan isim yanlışlığının en azından haberde görüntülerine yer verilen mağdur kadının eşinden teyit edilmek suretiyle düzeltilebileceğinin rahatlıkla söylenebileceği,
  • Medya şirketi “mağdur kadının eşinin belki benzerlikten dolayı belki de olayın şoku ile kendisine gösterilen ve onaylaması üzerine haberde kullanılan fotoğrafın mağdura ait olduğunu teyit ettiği” yönünde bir savunma beyanında bulunmuş olsa da bu beyanın tevsik edici herhangi bir belge ile desteklenemediği, böyle bir eksikliğin ise medya şirketinin söz konusu beyanının salt olarak sorumluluktan kurtulmak amacıyla ortaya atılmış olabileceği izlenimini uyandırdığı,
  • Zira medya şirketinin savunmasında bahsedildiği gibi bir “onay” işleminin mevcut olması durumunda, bahsi geçen onay işlemin işini dikkatli ve özenli yapan bir basın kuruluşu tarafından yazılı ve/veya görüntülü olarak kayıt altına alınmasının hayatın olağan akışına uygun olacağı ve haberin yapımı ve yayınlanması sürecini sekteye uğratacak ek bir külfet de getirmeyeceği,
  • Öte yandan, “haberin güncel olması” kriterinin somut olayın açıklandığı tarihlerde kamu yararının bulunması esasına dayandığı, üzerinden süre geçmiş ve açıklanmasında artık kamu yararı bulunmayan bir olayın yayınlanmasında haber verme hakkından söz edilemeyeceğinin ve kişilik hakkına üstünlük tanınması gerekeceğinin savunulabileceği,
  • Bu kapsamda, somut olayda habere konu olayın haberleştirilmesinde kamu yararının bulunup bulunmadığının tartışmalı olduğu düşünülse de, habere konu olayın gerçekleşme tarihi ile haberin veriliş tarihi göz önüne alındığında haberin güncel olduğunun söylenebileceği,
  • Biçim ve öz arasındaki denge kriteri açısından; kullanılacak dil ve ifade ile yapılacak niteleme ve vurgunun haberin gerektirdiği biçim ve ölçü çerçevesinde kalmasının gerektiği (diğer bir deyişle, haberde kullanılan dil, ifade, resim/şekil/tablo ve fotoğrafların haberin veriliş biçiminin gerektirdiği ölçüde olması gerektiği),
  • Haber verilirken gerekli, yararlı ve ilgili olmayan içeriklerin kullanılmasının kişilik haklarına ölçüsüz müdahale anlamına gelebileceği, bu yüzden inceleme konusu haberin verilişinin –kullanılan fotoğrafların blurlanmış/buzlanmış olması nedeniyle- ölçülü olduğunun ilk bakışta savunulabileceği,
  • Ancak ilgili kişinin isim ve soy isim bilgisinin haber içeriğinde zikredilmesi ve bu isim-soy isim bilgileri kullanılarak fotoğrafların açık kaynaklardan teyit edilebilmesinin mümkün olması sebepleriyle, yapılan haberin biçimi ile özü arasında makul bir dengenin bulunmadığının, diğer bir ifadeyle haberin ölçüsüz olduğunun kabul edilmesi gerektiği, ayrıca haberin biçimi açısından anılan fotoğrafların blurlanmış/buzlanmış şekilde de olsa ekrana yansıtılmasının gerekli olmadığının da savunulabileceği,
  • Yayınlanan bir haber kapsamında çatışan haklar konumundaki ifade özgürlüğü ile kişilik hakkı arasında yapılan denge testi neticesinde ifade özgürlüğüne öncelik tanınabilmesi için zikredilen üç kriterin de aynı anda karşılanmasının gerektiği, ancak inceleme konusu şikâyetin dayandığı haber bakımından bahsi geçen kriterlerin tamamını karşılanmadığı,
  • Bu yüzden, veri sorumlusu tarafından ilgili kişi ile çocuğuna ait bilgiler ve fotoğraf da kullanılarak yapılan haberin 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca 6698 sayılı Kanun hükümlerinden istisna tutulamayacağı,
  • Veri sorumlu medya şirketinin ilgili kişiler hakkında yürüttüğü kişisel veri işleme faaliyetinin 6698 sayılı Kanun’un 28’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendi uyarınca 6698 sayılı Kanun hükümlerinden istisna tutulamamasından ötürü söz konusu kişisel veri işleme faaliyetinin 6698 sayılı Kanun hükümlerine uygun olması gerektiği,
  • Bununla birlikte, somut olayda veri sorumlusu tarafından ilgili kişiler hakkında yürütülen kişisel veri işleme faaliyetleri için 6698 sayılı Kanun’da düzenlenen herhangi bir hukuki sebebe dayanılmadığının görüldüğü, bu durumun ise mezkûr kişisel veri işleme faaliyetini hukuka aykırı hale getirdiği,
  • 6698 sayılı Kanun’un “Kurula şikayet” başlıklı 14’üncü maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki “Kişilik hakları ihlal edilenlerin, genel hükümlere göre tazminat hakkı saklıdır.” hükmü, 6698 sayılı Kanun’un “Şikayet üzerine veya resen incelemenin usul ve esasları” başlıklı 15’inci maddesindeki “(…) 1/11/1984 tarihli ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanunun 6 ncı maddesinde belirtilen şartları taşımayan ihbar veya şikayetler incelemeye alınmaz. (…)” hükmü ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’un “İncelenemeyecek dilekçeler” başlıklı 6’ncı maddesindeki “Türkiye Büyük Millet Meclisine veya yetkili makamlara verilen veya gönderilen dilekçelerden; (…) b) Yargı mercilerinin görevine giren konularla ilgili olanlar, (…), incelenemezler.” düzenlemesi gereğince, ilgili kişilerin yargı mercilerinin görev alanına giren veri sorumlusundan tazminat talepleri konusunda Kurul tarafından yapılabilecek herhangi bir işlemin bulunmadığı, 
  • İnceleme konusu habere ilişkin olarak, bir yargı kararına istinaden veri sorumlusu tarafından süresi içerisinde cevap ve düzeltme metninin yayınlanması suretiyle yayının ilk ulaştığı izleyicilere haberde yapılan hata hakkında bildirimde bulunulmuş olmasının veri sorumlusu tarafından yürütülen hukuka aykırı kişisel veri işleme faaliyetini ortadan kaldırmayacağı,
  • İlgili kişiler tarafından Kurula yapılan şikâyetin, mahkeme kararına istinaden bir cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasından sonra yapılmış olmasının konuya ilişkin olarak 6698 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılacak müstakil değerlendirmeleri etkilemeyeceği

değerlendirmelerinden hareketle;

  • Mevcut tüm bilgi ve belgeler itibarıyla, ilgili kişilere ait kişisel verilerin veri sorumlusunca herhangi bir işleme şartına dayanmadan işlendiği, bu hususun ise veri güvenliğine ilişkin yükümlülüklerin düzenlendiği 6698 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan “Veri sorumlusu, kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini önlemek amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak zorundadır.” hükmüne aykırılık teşkil ettiği kanaatine varıldığından, veri sorumlusu hakkında 6698 sayılı Kanun’un 18’inci maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca 300.000 TL idari para cezası uygulanmasına,
  • Veri sorumlularınca hukuka aykırı kişisel veri işleme faaliyetinde bulunulduğundan bahisle ilgili kişiler tarafından öne sürülebilecek maddi ve/veya manevi tazminat talepleri için adli makamlar nezdinde girişimde bulunulabileceği konusunda ilgili kişilerin bilgilendirilmesine

karar verilmiştir.